Yaşam Gücü (Dynamis) canlı bedeni ölü bedenden ayırır. Yaşam gücünün uyumlu çalışması sağlık demektir.
Dr. Samuel Hahnemann 220 yıldan fazla bir süre önce Organon’da bahsettiği gibi, yaşam gücünün bozulması sonucunda hastalık kendini bir takım semptomlarla ifade eder.
Bundan dolayı hastalık durumunu, sadece net, anlaşılabilir gerçek bulgulara bakarak görebiliriz.
Her bitkinin, her hayvanın ve her insanın bir yaşam gücü vardır! Canlının bedeninde faaliyet gösteren ve maddi farklılıkları koordine eden bu varlık, canlıya özgüdür ve onu ölüden ayırır.
Bir canlının ölümünden sonra, başlangıçta materyal hiçbir şey yok olmayacağından, o anda sadece bu gücün yok olması ve bedenin yerinde durması, yaşam süreçlerinde de bahsettiğimiz bu gücün varlığının göstergesidir. Canlı beden bir fikre tabidir. Ancak bir ölü bedende tüm kimyasallar kendi kanunlarına tabidir ve artık herhangi bir genel kavrama tabi değildir.
Yaşam gücü ya da dynamis, organik ve inorganik maddelerin bir araya gelmesinden canlıyı yaratan düzenleyici ve yönlendirici güçtür. Organizma ancak her şeyi koordine eden yaşam gücü aracılığıyla işlev görür. Bu, her hücreye, her moleküle ulaşarak tüm vücut bileşenlerinin karşılıklı işlevsel bir ilişki ve uyum içinde kalmasını sağlar.
Eğer maddi organizma üzerinde maddi kısmı kontrol eden bir kuvvet varsa, bu çağdaş anlamda modern bir makinenin bilgisayar tarafından kontrol edilmesiyle karşılaştırılabilir: Girilen program Dynamis’e karşılık gelir. Bu programın dışarıdan etki eden başka bir program tarafından bozulması durumunda makinede sorun yaşanır, komutlar anlamsız hale gelir ve makineye zarar verebilir. Makine ancak dışarıdan orijinal programın aynısı veya çok benzeri bir program girildiğinde tekrar çalışacaktır. Günümüzün “makine tıbbı” ve günümüzün bilimsel modeli, ruhsal düzeyi yani yaşam enerjisini dışladığı için yaşamı tam olarak anlatamamaktadır.
Analizin ne kadar karmaşık ve rafine olabileceği önemli değildir. Anatomi, patoloji, fizyoloji ve biyokimya bu nedenle sağlığın veya hastalığın özünü kavrayamamaktadır, çünkü tüm canlıların manevi temeli (yaşam gücü) anlaşılamamaktadır.
Yalnızca yaşam gücü kavramıyla hayatı sağlıklı ve hastalıklı tezahürleriyle anlayabilir ve hastalıkları gerçek anlamda iyileştirebiliriz!
Homeopat Reinald Ritsch şöyle yazıyor: “Bir radyonun, televizyonun, bilgisayarın vs. çalışabilmesi için çok önemli bir temel gereksinim vardır ki o olmadan bu cihazlar ölü ve kullanılamaz hale gelir, o da elektriktir. “Güç” açık değilse hiçbir şey çalışmaz!
Ancak elektrik bu cihazlardan, her bir bileşeninden, bu maddi olmayan kuvvetten aktığında, işte o zaman bu cihaz canlanır, “güç olmadan hiçbir şey işe yaramaz!”
Aynı şey canlı bir organizmanın işleyişi için de geçerlidir: Onun da içinden akan bir “kuvvet” olmalıdır, aksi halde ölür. Bu güç ona yalnızca hayat vermekle kalmaz, aynı zamanda bu organizmanın her bir yapı taşına, daha büyüklerine akar veya daha küçük bir organa, her bir hücreye, her moleküle ne yapmaları gerektiğini söyler.
Bu kuvvet her şeyi birbiriyle işlevsel bir ilişkiye sokar ve her şeyin karşılıklı uyum içinde olmasını sağlar. “Dr. Samuel Hahnemann bu “güce” “yaşam gücü” adını verdi! Dolayısıyla görevleri, hayat vermek, onu sürdürmek, kontrol etmek, uyum ve denge içinde tutmak olmalıdır. Bu güç olmadan homeopati de işlemez. Bu kuvvet etkilenebilir, dengeden çıkabilir ama yaşam gücünün dilini anlarsak onu tekrar dengeye getirebiliriz.
Ayrıca Dr. Hahnemann dan önce, İbni-Sina, Hypokrates veya Paracelsus gibi bu güçten bahseden başka büyük doktorlar da vardı ama bunun üzerinde çok durmadılar. Dr. Hahnemann, gerçek bilimin temeli olması gereken deney ve kesin gözlem yoluyla bu “doğal fenomeni” keşfeden, bilinen ilk kişiydi ve böylece klasik homeopatinin temellerini attı.
“Benzerlik yasasını” ilk olarak “kinoa kabuğu” ile yaptığı kendi deneyleri yoluyla ortaya çıkardı; yaşam gücü teorisini ancak yıllar süren ve onlarca yıllık araştırmaları sonucunda giderek daha açık bir şekilde formüle edebildi.
Dr. Hahnemann bu konuyu deneysel olarak araştıran ilk kişi oldu ve bunu bir “doğa kanunu” olarak tanıyıp tanımladı ve böylece pratik sonuçlarını bundan çıkararak öğretilebilir ve öğrenilebilir bir şifa yöntemine dönüştürdü. (Organon bkz) Bulgularına spekülasyonla, safsatayla, hatta gizli entrikalarla değil, yalnızca deneyler ve gözlemler yoluyla ulaştı.
Onu anlamak için ve onun homeopati ile ilgili teoride ve pratikte öğrettiği her şeyin, doğa kanununun mantıksal bir türevi olduğunu kapsamlı olarak bilmek, anlamak gerekir. (Organon 9-12. paragraflar) Sağlıklı bir insan durumunda dinamizm olarak ruhsal beden (organizma) hüküm sürer…
Bir insan hastalandığında, aslında sadece organizmasının her yerinde bulunan, ruh benzeri, kendi kendine aktif olan bu yaşam gücü (yaşam ilkesi), hayata düşman olan dinamikten kaynaklanır. Hastalığa neden olan bir ajanın etkisi – uyumsuz etki de vs…Yalnızca dengesi bozulan yaşam gücü hastalığa neden olur.
Bu paragraflarda homeopati ile diğer tüm şifa yöntemleri arasındaki büyük farkı görebiliriz. Peki o zaman bütün bu bilgiler sayesinde ne görebiliriz, ne öğrenebiliriz ve ne yapabiliriz? Yaşam gücümüzü dengede tutarsak nispeten sağlıklı ve formda oluruz, ancak yaşam gücümüz dengeden çıktığı anda hastalanırız!
Patolojik semptomlar aracılığıyla yaşam gücü bizi tekrar dengeye getirmeye çalışır, bize işaretler verir ve bizimle konuşur. Bizden bir şeyi değiştirmemizi veya kendimiz için bir şeyler yapmamızı ister. Bir sonraki bloğumda size yaşam gücünün dili hakkında bir şeyler anlatacağım. Kısa bir süre sonra görüşmek dileğiyle ve güzel günler dilerim.
Sevgiler, Homeopat Rita Berta Kaya
yine muhteşem anlatmışsınız Sevgili Rita çok teşekkür ederim
Yine cok teşekkür ederim. Tam benim ihtiyacim olan bilgiler. Bir sonraki yazınızı sabırla bekliyorum.
Harika bir anlatım olmuş. Bir sonrakini merak ve heyecanla bekliyorum.