Homeopati “Benzeri benzerle iyileştirme” ilkesine dayanır. Sözcük olarak Yunanca; Homeos = benzer, Pathos = acı kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiştir. Yani “çivi çiviyi söker” mantığını esas almaktadır. Sağlam kişide belli bulgular çıkaran bir madde, aynı bulgulara sahip hasta kişilerde iyileşme sağlar prensibinden hareket eder.
Bu tedavideki amaç, hastaya zarar vermeden, ılımlı ve güvenilir bir yolla hastalığı tümüyle ve kökten iyileştirmektir. Homeopati, vücudun kendi kendini iyileştirme güçlerini harekete geçirir ve böylece iyileşme süreci başlar, bu süreçte tüm klinik tablonun mümkün olduğunca ortadan kaybolması gerekmektedir.
Amaç, kaybedilen yaşam gücü dengesini yeniden kurarak organizmanın kendine yardım etmesini mümkün kılmaktır. Homeopati, organizmanın kendi kendini iyileştirme güçlerini harekete geçirme yetisine sahiptir. Var olan semptomları bastırmaz, organizmanın kendi kendini düzenlemesini destekler.
Rahatsız edilmiş, dengesi bozulmuş yaşam gücü bize sinyaller verir. Bu vücudun bize verdiği bir mesajdır: “Bir şeyler ters gitti!” der. Ya da ağrı sinyalleri ile “Sakin ol, hareket etme!” demek ister. Baş gösteren belirtilerin nedenleri çoğu zaman daha derindedir ancak bu çoğu zaman fark edilmek istenmez çünkü bu derinde yatan nedenler de rahatsız edecektir kişiyi.
Homeopati ile, daha önce izlediğimiz ve bize tanıdık yolu terk etmemiz gerekir ancak bu çoğu kişi için çok kolay olmaz. Her zamanki yöntemle, Homeopati’de çok uzağa gidemezsiniz.
Farklı bir düşünce tarzını benimsemeniz gerekir. Sapere aude (Latince: “Bilmeye cesaret et!”)
Homeopati, her hastalık vakasının bireysel bir vaka olduğu, genel reçetelerin olmadığı bireysel bir terapidir. Benzerlik ilkesine göre çalışır: Benzer, benzerleri tarafından iyileştirilir. Organon‘un girişinde Dr. Hahnemann “Her hastalık vakasında hırpalamadan, hızlı, güvenilir ve kalıcı bir şekilde iyileşmeyi sağlamak için, benzer bir rahatsızlığa neden olabilecek bir ilaç seçin” diye yazıyor.
Tedavi edilecek hastalığın semptomlarına benzer etkiler üreten bir ilacın en küçük dozlarının uygulanmasıyla bir hastalığın iyileştirilebileceğini belirtir. Benzer ilaç, organizmanın yaşam gücünü ve kendi iyileşme düzeneğini uyarıp harekete geçirir.
Nihai sonuçları ortadan kaldırmak için belirtilerin tıbbi olarak bastırılması veya cerrahi olarak (örn. siğillerde) çıkarılıp alınması, homeopatik açıdan bir tedavi değildir. Homeopati, daha derinlerdeki arızayı ortadan kaldırmak için çalışır, görülen semptomların vücudun bize göstermek istediği yaşamsal güçten kaynaklanan bir rahatsızlık olduğunu varsayar. Homeopatlar sadece “nihai sonuçları” ortadan kaldırmakla kalmaz aynı zamanda daha derinde yatan hastalığın iyileşmesini sağlarlar.
Örneğin: Ayağı ağrıyan, mide ekşimesi ve baş ağrısı olan bir sporcunun geleneksel tıp perspektifinden bakıldığında üç farklı “hastalığı” vardır.
Homeopatlar, bu üç yüzeysel semptomda, kendini aynı anda ifade eden tek bir “hasta kişi” olduğunu varsayarlar. Homeopati, patolojik olarak tanımlanmış hastalıklarla ilgili değil, kendini her insanda farklı şekillerde gösterebilen bireyin hastalığı ile ilgilidir.
Örneğin: Erkek arkadaşı tarafından ayrılan ya da aldatılan bir kadın üzülüyor, kızıyor ve bunun sonucunda baş ağrısı, uyku sorunları başlıyor, şişkinlik görülüyor, tüm bu semptomlara ağlama nöbetleri ekleniyor.
Homeopatın vereceği ilaç, sağlıklı insana verildiğinde (fazla Miktar) aynı belirtileri ortaya çıkaracak olan bu semptomlara uygun bir ilaç olacaktır.
Örneğin: çok fazla entelektüel çalışma ve aşırı çalışma sonrası baş ağrısı, çarpıntı ve mide ağrılarının yanı sıra uyku problemleri görülüyor.
Bunun için Homeopat kahveden yapılan homeopatik ilaç “Coffea” yı önerebilir.
Sevgiler Rita Kaya