Bugün tesadüfler hakkında bir şeyler yazmak istiyorum. Eminim ki sizlerin de, hayatınızda yaşadığınız tesadüf sonrası rutin akışı değiştiren birçok şey olmuştur. Bir zamanlar, daha çekim yasası hakkında hiçbir fikrim yokken, benim de hayatımda çok istediğim karşılaşmalar ya da olaylar oldu.
Tesadüf bir şey oluşup , hayatımızda bir şeyler değişebiliyor. İlk tesadüfi kazam, 35 yıl önce bir akşam, “3 ay evde kalabilmeyi” diledim ve bunu oda arkadaşıma söyledim. Ardından 1 hafta sonra bacağımı kırdım ve 3 ay evde kaldım. Mesela bir seferinde, homeopati eğitimi verebilmek için bir ekip oluştururken bana yardım edecek ve Türkçe konuşacak bir homeopat olmasını diledim. Birkaç hafta sonra şu anki arkadaşım ve Kanada’da homeopati eğitimi gören ve tesadüfen öğrencilerimden birini tanıyan hocalarımızdan sevgili Çiğdem Turgay ile tanıştım.
O benim ismimi benimle tanışmadan önce Kanada’da bir arkadaşına Türkiye’ye gitme isteğini ama homeopatinin Türkiye’de bilinmediğini konuşurken duymuş. Yıllar sonra Türkiye’ ye yerleşmek için geldiğinde tesadüfen gittiği resim kursunda tanıştığı bir öğrencim vasıtasıyla, benim adımı tekrar duymuş ve biz bu tesadüf sonrası birbirimizle bir araya geldik, (ki o zamanlar birbirimizde telefonumuz bile yoktu.)
Ya da bazen birini düşünüyorum ve sonra onunla ilgili haber alıyorum veya karşılaşıyorum. Bir arkadaşımı ziyaretim sırasında, 35 yıldır görmediğim eski bir arkadaşımla karşılaştım ve bunu birkaç kez arka arkaya yaşadım. Tesadüfler sadece günlük hayatta bizi şaşırtmaz.
Doğa bilimlerinde, özellikle fizikte ve orada kuantum mekaniğinde de önemli bir rol oynarlar. Bilimin uzun zamandır şansın sırrını çözmeye çalışmasına şaşmamalı. Psikoterapist Elisabeth Mardorf, “Bu tesadüf olamaz!” kitabında tesadüfler için ilginç bir yorum ve aynı zamanda bir kullanım kılavuzu sunuyor.
Deneyimine göre, beklenmedik (yeniden) bir karşılaşma veya göze çarpan isim, sayı, konu birikimi gibi bazı olaylar, gerçekleştikleri kişilerin şu anda önemli olan yaşam temalarıyla ilgilidir. Onlar ruhun bir nevi aynasıdır: “Kulağa ne kadar tuhaf gelse de bu çok doğru: Hayatın dönüm noktalarında, ölümde, ayrılıkta, evlilikte, doğumda eş zamanlı tesadüflerle daha sık karşılaşıyoruz.
“Bu nasıl açıklanabilir?” O zaman, keskinleşmiş duyularla dünyayı farklı bir şekilde gezersiniz, daha yoğun bir şekilde algılarsınız. “Bir kişinin ölüm ya da ayrılık gibi arketipsel bir durumda geliştirdiği duygusal enerjide, muhtemelen bunu yapabilecek bir güç vardır. Dış dünyayı etkiler ve şaşırtıcı tesadüfleri tetikler. İşte bu yüzden psikoterapist Mardorf , bir rastlantı durumunda çok dikkatli bakılması ve her şeyden önce kendi duygu ve düşüncelerine dikkat edilmesi gerektiğini tavsiye ediyor:
“Bir tesadüfün anlamı, yalnızca ona o anda verdiğimiz anlamdadır.” Vardığı sonuç: Bizi oturup fark etmemize neden olan tesadüflerin daha fazla farkında olmaya çalışmalıyız.
Onları bizimle, geçmişimizle, bugünümüzle, geleceğimizle, istek ve planlarımızla ilişkilendirin. O zaman mevcut durumumuz için mesajlarını deşifre edebilir ve kullanabiliriz.
“Eşzamanlı tesadüfler ” terimini ortaya koyan Carl Gustav Jung (1875 – 1961) önce Freud‘un halefi ve daha sonra kendi okulunun kurucusu olarak bilinen psikanalist, çalışmalarının çoğunu bu fenomenlere adadı.
İlginç eşzamanlılık kavramını ortaya atan oydu. Hepimiz bu duyguyu daha önce yaşamışızdır.
Nedenini bilmeden, bir şekilde birbiriyle bağlantılı küçük tesadüflerin aniden ortaya çıktığı hissi.
Planımıza uyar gibi görünen tesadüfler.
Gördüğümüz gibi, tesadüfler hayatın iniş çıkışlarının bir sonucudur. Ama aynı zamanda kişisel ve zihinsel hazırlığımızla ürettiğimiz bir dürtü.
Bütün bunlar, bir an için düşünmemiz gerektiren belirli yönleri anlamamıza yol açar.
Zihniniz etrafınızda olup bitenlere açıkken bile iyi yoldasınız. Gerçek tesadüfleri ancak öğrenmek isteyen ve kendi lehine olan uyaranları arayan dikkatli bir göz ve meraklı bir beyin görebilir.
Bazen bizi olmak istediğimiz yere götürene kadar birbirini takip eden tesadüflerden bahsediyoruz. Bir tesadüf olumlu, olumsuz veya tarafsız olabilir, ancak sonuçta önemli olan bu olayla nasıl başa çıkmayı seçtiğimizdir. Bunu yapma şeklimiz, tepkimiz, zihinsel odaklanmamız ve bu olay karşısında sergilediğimiz davranış gerçekten kaderimizi belirleyecek. Ve tesadüfi değil.
Ayrıca ona olumlu ve umutlu bir tavırla yaklaşmalı ve yeniliklere açık olmalısınız. Bu nedenle, bu kişisel yaşam görüşünü geliştirmeli ve bize her gün sunulan olasılıkları hiçbir şekilde görmezden gelmemeli veya göz ardı etmemeliyiz. Tesadüfler her zaman merak ve hayranlık uyandırmıştır. Bazen her şey anlaşılmaz bir şekilde koordineli görünür, öyle ki birbiriyle hiçbir ilgisi yokmuş gibi görünen iki durum aslında birbiriyle bağlantılıdır.
İnsanlar bu tesadüfleri her zaman daha yüksek bir güçle ilişkilendirmiştir. Bu gerçekten tesadüf mü yoksa kader mi diye merak etmemize neden oluyor? Albert Einstein bir keresinde hayatın kendisinin harika bir tesadüf olduğunu söylemişti.Bunu en iyi nasıl yaşayacağınızı bulmak için sağlam bir iradeye ihtiyacınız var.
Tesadüf ve kader hakkında ne söylendi?
Bize gelen tesadüf ve kader hakkında soru soran ilk kişilerden biri muhtemelen tıbbın babası Hipokrat‘tır.
Bu bilge Yunan doktorunun bir yolu varsa, o zaman evrenin tüm bileşenleri “gizli benzerlikler” ile birbirine bağlıdır. Başka bir deyişle, her şeyi açıklayan yasalar olduğuna ve henüz hepsini bilmediğimize inanıyordu.
Ünlü bir Alman filozof olan Arthur Schopenhauer benzer bir şey düşündü:
“Bir bireyin kaderi, kaçınılmaz olarak başka bir bireyin kaderine uyarlanacak ve herkes kendi oyununun kahramanı olurken aynı zamanda hem cinslerinin oyununda da rol oynayacak.Bu bizim anlama yeteneğimizin ötesinde bir şey.”
Sigmund Freud ile birlikte “kolektif bilinçdışı” kavramı yayılmaya başlarken, Carl Gustav Jung ona kesin bir biçim verdi.
Bunu, bilincimizin ötesinde tüm insanlarda bulunan bir şey olarak tanımladı. Farkında olmadığımız ama hepimizin içinde yer alan anıları, fantezileri ve arzuları içerir.
Kolektif bilinçdışı, insanlar arasındaki bilinçdışı iletişimin kaynağıdır ve bu da tesadüf dediğimiz şeylerin çoğunu açıklar.
Belki de kader olduğunu düşündüğümüz durumların kökeninin bilinçaltımızda olması daha olasıdır. Farkında olmadan belirli durumlar yaratmaya veya belirli deneyimler yaşamaya çalışıyoruz. Belki de insanlar sandıkları kadar kaderden kopuk değillerdir. Bilinçsiz fantezilerimiz ve arzularımız, amaç dediğimiz şeyi yaratan şeydir. Sadece onlara sihirli bir anlam verdiğimizde, bu bize biraz tatmin veriyor.
Bir şeyi yoğun bir şekilde düşünürseniz veya bir şey arıyorsanız, o şeyin hayatınıza çekileceğine inanıyorum.
Alternatif tıp pratisyenlik çalışmalarımı bitirdiğimde hangi şifa yöntemini kullanacağımı bilemediğim için farklı terapilerde çeşitli kurslar almaya başladım ama bu beni tatmin etmedi ve böylece “hayat” benim “yaşam gücüm” üzerime açıldı.
Homeopatik öğretmenlerim Gudrun ve Volker Thielmann tarafından yönetilen bir seminere katıldım.
Heyecanlandım ve orada ilk “benzer benzeri iyileştirir” homeopatik ilkesinin yanıkları iyileştirmek için de kullanılabileceğini duydum.
“Soğuk” uygulama ile tedavi etmeyi öğrendiğim “yanıklar “ , ısı ile iyileştirilir. Eğitimimi finanse etme konusunda hala endişeli olduğum için kader ve tesadüfler bana yardımcı oldu.
Bu seminer sonrasında bir gün, düdüklü tencerede kaynayan et çorbasının, kapağı açarken elime yanlışlıkla dökülmesi sonucunda yanan bölgeyi, “hemen ısıyla tedavi etmem gerektiği aklıma geldi” ve ilk homeopatik mucize deneyimimi bu şekilde yaşadım.
O akşam her şey normale dönmüş , elimde yanıktan eser kalmamıştı. Ve böylece homeopati eğitimime başladım.
Bu yazıyı şuanda okuyor olmanız sizce tesadüf mü?
Kendin için karar ver. !!!
Saygı ve sevgilerimle, Homeopat Rita Berta Kaya
Harika bir yazı. Kalemine sağlık Rita’cim…?