Dr. Friedrich Samuel Hahnemann 10 Nisan 1755’de Almanya’nın Meissen şehrinde dünyaya geldi. Çok başarılı bir öğrenciydi, bu yüzden öğretmenlerinden destek görüyordu. Henüz 12 yaşında iken yaşıtlarına Yunanca öğretmeye başladı. Ne kadar parlak bir zekası olduğu fark edilince ayrıcalıklı çocukların gidebildiği bir okula kabul edildi. Okulun girişinde şöyle yazmaktaydı.: “Aude sapere” ( Aklını cesaretle kullan “. Bu sözler onu etkilemiş olmalı ki, Organon’un ilk sayfasında bu cümleye yer verdi. Olağanüstü bir öğrenciydi, 20 yaşında iken yedi yabancı dili derinlemesine öğrenmiştir.
Hahnemann tıp öğretimine Almanya’nın Leipzig şehrinde başladı. O dönemde verilen tıp eğitimi yalnızca teorik bilgi içerdiğinden burada kısa bir süre okuduktan sonra uygulamalı tıp eğitimini almak üzere Viyana’ya gitti. Bu arada Dr. Anton von Stoerck’den deneysel farmakoloji eğitimi aldı. Tıp eğitimini 1779’da tamamladıktan sonra muayenehane açtı.
Üzerinden fazla zaman geçmeden tıbbi tedavilerde o dönem kullanılan allopatik yöntemlerin, özellikle kan akıtma ( hacamat ) ve kusturma kürleri gibi tedavi yöntemlerinin hastaları güçlendirmek yerine daha zayıf düşürdüğünü ve etkili olmadığını gördü. Bu tedavileri alan hastalardaki ölüm oranının iyileşme oranından çok daha yüksek olduğunu tespit etti. O dönemin tıbbi bakış açısının kendisine ne kadar uzak olduğunu fark ederek muayenehanesini kapattı, bir süre tercümanlık ve yazarlık yaparak geçimini sağladı.
Dr. William Cullen’in “ Materia Medica ” kitabını İngilizce’den Almanca’ya tercüme ederken ( 1790 ) Cullen’in yazdığı, “ Kınakına ağacının ( Cinchona officinalis ) kabuğundan elde edilen acı bir maddenin ( kinin ) midede ve organizmanın geri kalan tüm bölümlerinde güçlendirici bir etki yarattığı ve böylece sıtmaya karşı etkin bir şifa sağladığı görülmüştür.” Cümlesi dikkatini çekti. Hahnemann’a, Cullen’in bu teorisi pek inandırıcı gelmedi. Aklında parlak bir fikir oluştu ve kendi üzerinde çok bilinen o meşhur deneyi yaptı. Bir süre, günde iki kez çok az miktarda ( yaklaşık 7 g ) kinin içti. Her kinin alışında malarya ( sıtma ) hastalığındaki belirtiler ortaya çıkıyor, ilacı almayı bıraktığı dönemde ise belirtiler kayboluyordu.
Sonuçta, kinin yapay bir sıtma hastalığı ortaya çıkarıyordu. Bu deney, sistematik ilaç denemeleri için bir başlangıç oldu. Ailesi ve arkadaşları da gönüllü denek oldular. Bu çalışmalar, “Homeopatik Materia Medica “nın temellerini oluşturdu. Hahnemann’ın bu ilk ilaç denemelerini, sonraki dönemlerde sayısız deney izledi…
Hahnemann “similia similibus curantur” yani “benzer, benzerini iyileştirir” prensibini biliyordu. Bu bilgi ışığında göreceli olarak sağlıklı bir kişide geçici yapay hastalık belirtileri ortaya çıkaran bir maddenin aynı hastalık belirtilerini iyileştirmede kullanılabileceği fikrine varması zor olmadı. Hahnemann’a göre; çok düşük dozda verilen kinin, gerçek sıtmaya karşı etkili olmalıydı. Sonuç tam düşündüğü gibiydi.
“Benzerlik Prensibi” adlı makalesi 1796’da, Homeopatinin temel kitabı Organon’un ilk baskısı da 1810 yılında yayımlandı. Homeopatlar için vazgeçilmez olan ve mutlaka okunması gereken Organon, bu zamana kadar ne değerini yitirmiş ne de önemini kaybetmiştir. Homeopatinin yanı sıra tıp tarihine ilgi duyan insanlar için de şüphesiz ilgi çekici kaynak eseridir.
Homeopat Rita KAYA’nın Homeopati El Kitabı Sayfa 11-12-13