Daha önce de söylediğimiz gibi, insan organizması milyarlarca hücreden oluşan, büyüleyici ve karmaşık bir sistemdir. Bu hücreler mükemmel bir uyum içinde birlikte çalışır. Organizma, kendini düzenleyebilme yeteneğine sahiptir; dengesizlikleri tanıyabilir ve bunları dengeleyebilir – ister hormonların salınımıyla ister bağışıklık tepkileriyle.

Her hücrenin belirli görevleri vardır ve sinir sistemi, bağışıklık sistemi ve dolaşım sistemi gibi dokulardan, organlardan ve sistemlerden oluşan bir ağın parçasıdır. Bu ağ, sinyaller, enerji akışları ve biyokimyasal süreçler tarafından yönetilen son derece uzmanlaşmış bir topluluk gibi çalışır.

Hücre toplulukları ve iş birliği şu şekilde görülür:

Hücreler, yaşamın yapı taşlarıdır: Her hücre, enerji üretimi (mitokondri) veya maddelerin taşınması (Golgi aygıtı) gibi belirli işlevleri yerine getiren organellerle donatılmış minyatür bir fabrika gibidir.
İletişim: Hücreler, kimyasal haberciler ve elektrik sinyalleri aracılığıyla iletişim kurar ve bu da iyileşme, büyüme veya dış etkilere tepkiler gibi işlevleri koordine etmeye yardımcı olur.

Her hücrenin zar potansiyeli olarak adlandırılan, hücre zarı boyunca bir elektriksel voltajı vardır.

Çoğu hücrede zar potansiyeli yaklaşık -70 mV (milivolt) seviyesindedir. Tüm hücrelerin toplam aktivitesine baktığımızda, vücut günde yaklaşık 100 watt elektrik enerjisi üretebilir. Bu, küçük bir ampulün gücüne eşittir.

Kalp kası hücreleri de, kalp atışını oluşturmak için elektriksel impulslar üretmek adına bu zar potansiyeline sahiptir. Kalbin elektriksel potansiyeli, elektrokardiyogram (EKG) ile ölçülebilir. Bu hücre topluluklarını mükemmel bir uyum içinde tutmak kalbin görevidir!

Kalp aynı zamanda örneğin karaciğere ve safra kesesine tamamen güvenmek zorundadır, çünkü bu organlar başarısız olursa, “rahatsız ediciler” kana karışabilir ve kalp bu durumdan doğrudan etkilenir.
Böyle bir bağımlılık içinde yaşayan kalp, güvenmek ve uyumu sağlamak zorundadır. İşte bu yüzden kalp, uyuma güvenen bir “hükümdardır”.

Kalp aynı zamanda örneğin karaciğere ve safra kesesine tamamen güvenmek zorundadır, çünkü bu organlar başarısız olursa, “rahatsız ediciler” kana karışabilir ve kalp bu durumdan doğrudan etkilenir.
Böyle bir bağımlılık içinde yaşayan kalp, güvenmek ve uyumu sağlamak zorundadır. İşte bu yüzden kalp, uyuma güvenen bir “hükümdardır”.

Kalp, aynı zamanda ruhun, sevginin, duyguların ve şifanın merkezi olarak da kabul edilir.

Enerjik bir merkezdir. Kalp, yalnızca başkalarına değil, aynı zamanda kendimize de yönelen koşulsuz sevginin kaynağı olarak görülür.

Enerji çalışmasında, kalp çakrası (Anahata), fiziksel dünya ile ruhsal dünya arasındaki bir köprü olarak kabul edilir. Bu, bizi şefkat ve şifaya açar.

Kalp aynı zamanda hakikatin bir yeri olarak görülür. Tasavvuf veya yoga gibi birçok gelenekte, kalp en derin hakikatin bulunduğu yer olarak kabul edilir. Kalbin sesi, ruhumuzla ve evrenle bağlantı kurmamızı sağlayan iç rehberlik olarak yorumlanır. Ruhsal olarak kalp, acı ve ızdırabı sevgiye ve ışığa dönüştürme yeteneğine sahiptir.

Affetme ve şükran gibi uygulamalarla, negatif enerjileri serbest bırakabilir ve kendimizle ve başkalarıyla uyum içinde yaşamamıza yardımcı olabilir. Bu, bir dönüşüm sembolüdür! Hristiyan mistisizmi veya Bhakti-yoga gibi mistik gelenekler, kalbi ilahi olanla karşılaştığımız kutsal bir alan olarak görür. Ego’nun serbest bırakıldığı ve tüm yaşamın birliğini deneyimlediğimiz bir yerdir. İlahiye bir bağlantıdır!

Kalbin bir bilgeliği: “Kalp bir lamba gibidir. Sevgi ve şefkatle beslersen, içini aydınlatır ve başkalarının yolunu da aydınlatır.”

Kalbi açmaya yönelik pratikler
Meditasyon: Nefese ve sevgi duygusuna odaklanılan kalp meditasyonları, kalbi güçlendirebilir ve açabilir.
Şükran: Günlük şükran egzersizleri, kalpte bir bolluk ve sevgi duygusu yaratır.
Affetme: Eskiyi bırakmak ve affetmek, kalbi blokajlardan kurtarır.
Mantralar: “Om Mani Padme Hum” gibi mantraların tekrarları, kalbin enerjisini yükseltebilir.

Kalpten hissetme pratiği yapabiliriz. Hayatınızdaki çok güzel bir şeyi, minnettar olduğunuz bir anı düşünün ve bunun için teşekkür edin.

Bu şekilde, korku, öfke, kızgınlık veya sinir gibi kötü düşünceler ortadan kalkar.

Kalpten Nefes Almak
Bu başlangıçta alışılmadık gelebilir ama aslında oldukça basittir. Dikkatimizi önce göğüs kafesimizin ortasına yönlendiririz. Kalp bölgesinden nefes alıp verdiğimizi hayal ederiz. Nefesimizi her zamankinden daha yavaş ve daha derin alırız. İlk başta göğüs kafesine elinizi koyup hareketi takip etmek faydalı olabilir.
Kalp Uyumu (Koharenz)
Bu, kalp ritminin solunum ve diğer vücut fonksiyonlarıyla uyum içinde olduğu bir durumu tanımlar. uygusal denge ve iyi oluş hali ile ilişkilendirilir.

Kalp Uyumu (Koharenz) Avantajları
Zorlu durumlarda bile artan sakinlik,
Daha fazla enerji ve motivasyon,
Daha aktif vücut yenilenme süreçleri,
Daha güçlü bilişsel yetenekler,
Geliştirilmiş koordinasyon ve tepki verme becerileri,
Daha etkili problem çözme,
Daha hızlı öğrenme ve bilgi edinme yeteneği.

Gördüğümüz gibi, olumlu duygular ve ifadeler, vücut üzerinde ve uzun ömürlülük üzerinde olumlu etkiler yaratıyor gibi görünüyor. Ve tüm bunlar yetmediğinde, kalbi dengeye geri getirmek için çok sayıda homeopatik ilaç bulunmaktadır. Kalbin şok, korku veya panik nedeniyle yaşadığı semptomlara özellikle iyi gelen bir kalp ilacı Aconitum napellus’dur.

Bu ilaç, birkaç dakika içinde sizi yeniden sakinleştirebilir. Panik ataklarda veya depremlerden kaynaklanan kalp sorunlarında sıkça kullandığımız bir ilaçtır. Akut durumlarda, biz homeopatlar için tüm semptomların bütünlüğüne yol açan tetikleyiciyi bilmek çok önemlidir!

Akut durumlarda 3 iyi semptom bulduğumuzda, doğru ilacı bulmak bizim için kolaylaşır ve bu, insanlara büyük bir rahatlama sağlar. Kendinize sık sık şunu hatırlatın: Kalbiniz sevginin ritmiyle atıyor.

Kalbinizden sevgi ve neşe akmasını dilerim!
Sevgiyle, Homeopat Rita Berta Kaya

Bir Yanıt “Kalp “Organizmanın Hükümdarı””

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir