Yazı dizimize kaldığımız yerden devam ediyoruz, 1. Bölüm devamı;

Üstelik annenin 2-3 yıl önce yaşadıkları zaten epigenetik olarak embriyoya aktarılıyor. Homeopatlar olarak, yüzyıllardır nesilden nesile aktarılan “miazma” dediğimiz hastalık programlarının olduğuna inanıyoruz.

Hahnemann’ın da anlattığı gibi “yaşam gücü “nün anladığı şey buydu. Yaşam ilkesinin dinamik gücü.

Bu yüzden, her hücre ve hücre grubu gelişmek için bu “yaşam enerjisinden” yaratıcı talimat alır ya da tetikleyici faktörler nedeniyle yaşam gücü  “akordu bozulduysa”, yok olur.

Her durumda, yaşam gücü bizi her zaman daha büyük bir kötülükten korumaya ve her şeyi harika bir düzende tutmaya çalışır.

Anne ve onda gelişen varlık/yaşam birbirinden ayrılamaz, bir bütün oluşturur. Bu sadece göbek kordonunun kanıyla değil, duygusal ve ruhsal bağlantıyla da garanti edilir.

Bu nedenle, annenin tüm deneyimlerinin  geçmiş, şimdi ve gelecek, gebe kalmadan önce fetüse iletilmesi anlaşılabilir. Bununla birlikte, insanın kaderi sadece buna bağlı değildir, aynı zamanda Hahnemann’ın (kronik hastalık) miazma öğretisinden (genetik/epigenetik) bildiğimiz gibi, esasen ilgili kişinin kalıtsal gücüne veya zayıflığına ( miazma programlarına) bağlıdır.

İnsanın kaderi gebe kalmadan, çok önce başlar. Tarih olmadan, köken olmadan, aile geleneği olmadan insan olmaz. Atalarımız, ruhsal arka planı, varlığımızın her hücresine damgasını vuran ve torunlarımıza aktarılan dinamik bilgi olarak içimizde iletir.

Bu arada, sadece genlerin kalıtsal olmadığı, aynı zamanda insan gelişimi üzerinde epigenetik bir etkinin olduğu da bilimsel olarak kanıtlanmıştır. “Epigenetik” terimi, genetik ve epigenez, yani bir canlının gelişimi kelimelerinden oluşur. Epigenetik, çevresel etkiler ve genler arasındaki bağlantı olarak kabul edilir: hangi genin hangi koşullar altında devreye girdiğini ve ne zaman tekrar sessizleştiğini belirlemeye yardımcı olur.

Terim aslen Yunancadan gelir ve kelimenin tam anlamıyla “genetiğe ek olarak” anlamına gelir. Epigenetik, biyolojinin bir dalıdır ve öncelikle DNA dizisindeki bir değişikliğe dayanmayan genom fonksiyonundaki kalıtsal değişikliklerle ilgilenir.

Freiburg’daki Max Planck İmmünobiyoloji ve Epigenetik Enstitüsü’ndeki araştırmacılar, artık sadece kalıtsal DNA’nın kendisinin değil, aynı zamanda kalıtsal epigenetik talimatların da yavrularda gen ekspresyonunun düzenlenmesine katkıda bulunduğunu gösterebildiler. Bilimsel çalışmalar, stres, travma ve çevrenin genetik bilgi üzerinde kanıtlanabilir bir etkisi olduğunu göstermiştir. Sözde epigenetik mekanizmalar, klasik genetik ile açıklanamayan bir kalıtım biçimini mümkün kılar. Epigenetik, genlerin hafızasıdır.

Örneğin, bebeklere gerektiği gibi bakılmazsa, stres sisteminin devreye girdiği ve ilerde depresyon ve anksiyete bozuklukları riskinin daha yüksek olduğu bulunmuştur. Küçük çocuklar 2 yıl boyunca maske taktılar, gelişimlerinde büyük aksaklıklar şimdiden görebiliriz. Covid pandemisinin, bize ne kadar zihinsel ve fiziksel rahatsızlık bıraktığı, henüz hayal edemediğimiz buzdağının görünen kısmı.

1944/45 kışında açlık çeken kadınların düşük kilolu çocuklar doğurduğuna dair araştırmalar var! Bu çocuklar anneden  epigenetik bilgiyi  yani “açlık” bilgisini aldı, daha sonra aşırı kilolu ve  diyabet hastası oldular. Bu, vücutlarının hala “açlığa” programlanmış olması ve bu nedenle şekeri gerektiği gibi parçalayamamasıyla açıklanabilir.

Dr.F Samuel Hahnemann bunu yaklaşık 220 yıl önce “Kronik Hastalıklar” adlı kitabında “Miasma öğretisinde” zaten açıklamaktadır. Bu miasmalar teorisinin ortaya çıkışı uzun süreli bir süreçti. Hahnemann homeopati ile halka açılmadan önce zaten kronik hastalıklarla uğraşmıştı. Buna genetik/epigenetik demiyor, binlerce yıldır genomumuza programlanmış bir tür genetik hastalık programını “miazmalar” olarak adlandırıyor.

Daha sonra yaşam gücü dengesi bozulduğunda (psiko-fiziksel travma, yaralanma, çevresel etkiler vb.) bu miazmalar uyanarak devreye girer ve yaşam gücü onları rahatlatmak için, bize hastalık semptomları olarak gösterir. Eğitimli bir homeopat bunu anlayabilir ve uygun bir homeopatik ilaçla iyileştirebilir. Bu, akut vakalarda nispeten hızlı ve kolaydır. Ancak kronik vakalarda tedavi daha uzun sürer. Canlı organizmanın çalışabilmesi için içinden bir “kuvvet” geçmesi gerekir (yaşam enerjisi), aksi takdirde ölüdür.

Bir radyonun, televizyonun ya da bilgisayarın işleyişinde olduğu gibi, olmazsa bu aygıtların ölü ve kullanılamaz hale geleceği çok önemli bir temel gereksinim vardır ve o da elektriktir. İnsan organizmasındaki “kuvvet”(yaşam enerjisi), her bir yapı taşına, organizmaya, her büyük veya küçük organa, her hücreye, her moleküle ulaşmalıdır ki, ona ne yapması gerektiğini söylesin ve her şeyi birbiriyle muhteşem bir denge içinde işlevsel ilişki içine soksun.

Dr. Hahnemann bu kuvveti “yaşam gücü” olarak adlandırdı, onsuz hiçbir canlı, hayvan, bitki veya insan organizması olmazdı, onsuz “homeopati” de işe yaramazdı. Bu güç dengesiz hale gelebilir ve bu meydana geldiğinde homeopati yoluyla yeniden dengelenebilir. Tüm bunlar yeni bir insanın dünyaya getirilmesinde ve yetiştirilmesinde elbette büyük önem taşımaktadır.

Örneğin, yukarıda belirttiğim gibi, çocuk doğumdan hemen sonra “büyük bir şok” yaşar, ancak harika bir ilaç olan “Aconitum napallus” (elbette başka ilaçlar da var). Burada da ilke şudur: Açıkça anlaşılır nedenlerle § 2 Organon 6. baskı.

Organon § 2

Tedavinin en yüksek amacı,çabuk ve ılımlı bir şekilde sağlığı yerine getirmek ve sürekliliğini sağlamaktır;

Başka bir deyişle, net ve anlaşılır prensiplere dayanarak, en seri, güvenilir ve hastaya zarar vermeyen yolla, hastalığın tamamını ortadan kaldırmaktır.

organon

Ebeveynlerin miazmatik kalıtsal hastalık bilgilerini (genetik/epigenetik) kısmen temizlemek için gebe kalmadan 2-3 yıl önce kendilerini homeopatik olarak tedavi etmeleri büyük fayda sağlayacaktır! Elbette ki kronik tedavi, eğitimli bir homeopat tarafından üstlenilmelidir.

Homeopatinin bugünün ve geleceğin tedavi sistemi olduğuna kesinlikle inanıyorum. Miazmaları (kronik hastalıkları) temizleyerek provilaktik olarak iyileştirdiği için, akut olarak çok hızlı iyileşir ve bu da kronik hastalıkların gelişimini engeller.

Bu yüzden size ve sevdiklerinize 2023 yılı ve sonraki yıllarınız için her şeyden önce sevgi dolu, sağlıklı, huzurlu, bolluk ve bereket içinde bir yaşam diliyorum.

Saygılarımla, Rita Berta Kaya

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir