Korkudan dolayı gün geçtikçe artan daha çok korona vakası olmaya devam ediyor. Yaklaşık 2 yıldır insanlar, ufacık bir umut verilmeden, sürekli korku içinde yaşıyor ve bu durum her geçen gün daha da kötüye gidiyor.

Kendi kendini iyileştirme sisteminin, iyi bir iyileşme yolu olduğunu artık öğrenmeliyiz.

“The Lancet” dergisinin yakın tarihli bir araştırmasına göre, Corona dünya çapında 125 milyondan fazla ek depresyon ve anksiyete bozukluğu vakasına yol açtı.

Kadınlar, çocuklar ve ergenlerin de, pandemi sırasında aile içi şiddete mağdur kalma olasılığı çok daha yükseldi.

Bu araştırmanın başyazarı Damian Santomauro  (Avustralya’daki Queensland Üniversitesi Halk Sağlığı Okulu’ndan) araştırmadan sonra çıkan sonuçların; ruh sağlığı hizmetlerinin “dünya çapında artan majör depresyon ve anksiyete bozuklukları yüküyle başa çıkabilmek için acilen güçlendirilmesi gerektiğini” açıkça ortaya koydu.

Daha önce de birkaç kez bahsettiğim gibi %99 oranında hafif olan korona enfeksiyonu ve diğer tüm bulaşıcı hastalıklar, ancak zayıflamış bir bağışıklık sisteminden kaynaklanabilir.

Çünkü yaşam gücü dengesini kaybettiğinde ( Organon §9), virüs veya bakteri organizmaya girebilir. Yaşam gücünü zayıflatan en büyük etkenlerden biri sürekli korku halidir. Korku, gerçek veya sadece hayali bir tehlike (Virus-Covit) olduğunda ortaya çıkan bir duygudur. Organizmamız kendini canlı tutmaya çalışır. Tehlike bildirilirse, kısa bir şok anından sonra bir alarm tepkisi oluşur. Bu otomatik tepki, eski zamanlardan beri var olmuştur.

Korku vücudumuzda çok özel bir şemaya göre ortaya çıkar. Her şeyden önce duyu organlarımız bir şeyi algılar, bir şeyi duyar. Görürüz (20 ay boyunca sabit TV seyrederiz), hissederiz, koklarız veya tat alırız. Bu algı beyne iletilir.

Serebral korteks, uyaranları veya algıyı (yaşam tehlikesi) tehlikeli olarak yorumlar. Bunu geçmiş deneyimlere dayanarak ( daha önceki bulaşıcı hastalık ,salgınlardan aldığı deneyim ve bilgilerden dolayı) gerçekleştirir. Mesaj beyinden limbik sisteme, oradan da aktive olan sempatik ve parasempatik sinir sistemine ulaşır.

Korku-savaş-kaç…

Eğer korku tipini yaşıyorsanız;

Stresli durumlarda ve korktuğunuz zaman Parasempatik sinir sistemi devreye girer yönlendirir ve aşırı aktif hale gelir. Sonuç, şokta kalmanızdır. Kan basıncınız yavaşlar, üşürsünüz ya da terlersiniz. Dizlerinizi güçsüz hissedebilirsiniz, mide bulantısı, vücutta güçsüzlük, idrara çıkma veya dışkılama dürtüsü hissedersiniz, kızarırsınız, ağlarsınız, kalp atışlarınız yavaşlar, daha yavaş nefes alırsınız, baş dönmesi ve sersemlik hissedebilirsiniz. Durumun insafına kalmış halde çaresizsiniz ve bayılmaktan korkar haldesinizdir.

Öte yandan, savaş ve kaç tipinden biriyseniz;Kaygı ve stres sempatik sinir sistemini aşırı çalıştırır. Tansiyonunuz yükselir ve ısınırsınız. Kaslar gerilir, kalbiniz ve nefesiniz hızlanır, gergin, sinirli olursunuz, kabızlık çekersiniz.

Her iki durumda da bağışıklık sistemi zayıflar ve organizmada çok fazla hasar meydana gelir. 35 yıldır homeopatinin dışında, uyguladığım en iyi metot pozitif düşüncedir. Bu konuda ilk öğretmenlerimden biri ,çok minnettar olduğum “Louise Hay” ‘dir.

İşte sizlere pozitif düşünme ile ilgili birkaç pratik tavsiyem: Yeni düşünceleri yeni bir program gibi sürekli tekrarlarsanız o zaman bir patika yol gibi zihninizin içine yerleşir. Örneğin olumsuz olarak ne kadar çok düşünürseniz, o şekilde düşünmek o kadar kolay zihninize yerleşecektir.

Ve bu yolu terk etmek daha da zordur.

Pozitif veya negatif düşünme, ayrıca düşünce kasını çalıştırdığı için (bedensel egzersiz, spor yapar gibi) antrenman yapmak zorundasınız.. Bu yüzden ilk başta bir angarya gibi bile gelebilir. Her zaman olduğu gibi, bir şeye başladığınızda, ilerlemek biraz zordur. Ama “her başlangıç ​​zordur.”

Olumlu mu olumsuz mu tekrarlamak isteyip istemediğiniz size kalmış. Olumsuzluğu azaltmak için ,sosyal medyayı sadece sınırlı ölçüde kullanmanızı ve hepsinden önemlisi haber izlememenizi tavsiye ederim.

Tam olarak nereden başlayacağınızı bilmiyorsanız, hemen şimdi bir kez için kendinizi dinleyin. Seni endişelendiren, şu anda korkmana neden olan nedir? Aslında koronavirüs korkusu mu yoksa başka bir şey mi?

Akla ilk gelen bu örnek için iyidir. Şimdi bu endişeyi alın ve kökten tersine çevirin. Geç kalacağınızdan ve alacağınız o indirimli ürününün kalmayacağından endişe ediyorsanız, kendinize bunun tam tersini söyleyin; benim için her zaman almak istediğim kadar indirimli ürün var!

Sevgilinizin eve sağ salim varacağından endişe ediyorsanız, kendinize, “o her zaman eve güvenle geldi ve bu sefer de öyle oldu “ demelisiniz.

Ya da endişeniz korona hastalığıysa , “ ben fitim, kendime iyi bakıyorum, her zaman sağlık, mutluluk, bolluk içinde yaşıyorum.” diyebilirsiniz. Bu şekilde, yaratıcılığınıza herhangi bir sınır koymayın, sadece endişeyi tersine çevirin.

Yeni, olumlu düşüncelerinizle arkadaş olun. Bir kez dönüştürmek ve çıkarmak genellikle yeterli  değildir. Endişeniz her ortaya çıktığında, ona olumlu bir versiyonla karşılık vermek mantıklıdır.

Dediğim gibi, yollar derin. Bu yüzden sabırlı olmaya ihtiyacınız var. Vazgeçmeden tavsiyelerimi uygulayıp, pozitif düşünmenin tarif edilemez faydalarını elde edin. Harika bir şekilde yardımcı olduğunu kendi deneyimlerime dayanarak söyleyebilirim.

Olumluyu tekrar tekrar güçlendirin, böylece olumsuz düşünce zayıf hale gelir. Homeopatide de, korkunun üstesinden gelmenin birçok yolu vardır ve bunların her biri semptomların toplamına göre seçilen ilaçla çözülür.

Bunu deneyimli bir homeopata danışmak en doğru yoldur.  Homeopati ve pozitif düşünce ile daha sağlıklı, mutlu bir hayata sahip olabilirsiniz.

Sevgi dolu selamlarımla, Rita Berta Kaya

Bir Yanıt “Corona ve Korku”

  1. Çok güzel anlatmışsın Rita cıgım.
    Zor günlerden geçtiğimiz bu günlerde sık sık okuyup hatırlamak lazım.Şifa düşüncelerde başlar çünkü.
    Teşekkür ederim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir