Çocuklar sağlıklı bir toplumun kalbidir. Çocuklar sadece geleceğimiz değil, bir kültürün köklerini ve değerlerini nasıl yaşadığının yaşayan ifadesidir. Sağlıklı, mutlu, özgüvenli çocuklar yetiştiren bir toplum; kendini iyileştiren, gelişen ve yaşamla uyum içinde olan bir toplumdur.

Çocuğun deneyimi, anne karnındaki ilk andan itibaren şekillenir.

Aşkla tasarlanıp, barış içinde taşınıp, kimyasal müdahale olmadan doğduğunda, kendi iç çekirdeğiyle, yaşam gücüyle derin bir bağ kurarak büyür.

Sağlıklı bedenlerde güçlü, şuurlu ruhlar böyle yaratılır.

Doğal doğum, bir insanın hayatındaki ilk büyük geçiştir. Bu, barış, güven ve emniyet içinde yaşandığında, her çocuğun içindeki potansiyelin tamamı ortaya çıkar. Ancak bugün, duyusal aşırı yüklenmenin, sürekli değerlendirmenin ve teknolojik kontrolün olduğu bir dünyada, bu orijinal bağlantı sıklıkla kopuyor.

Çocuklar erken yaşta ilaçlara, ekranlara ve toplumsal beklentilere maruz kalıyor. Özgür ifadeleri sıklıkla eleştirilir veya “düzeltilir.” Bedenleri, zihinleri ve ruhları bir bütün olarak görülmez, sistemlere zorlanırlar.
Şu anda bambaşka bir döneme geçiş yaşıyoruz.

Bugün doğan çocuklar -Alfa Kuşağı (2010 civarı) ve onu izleyen Beta Kuşağı (2025 civarı)- bu Dünya’ya yeni bir titreşim getiriyor. Daha hassas, daha uyanık, daha sezgiseldirler ve çoğunlukla doğuştan derin bir içsel bilgeliğe sahiptirler.

Birçoğu ruhsal misyonlarını hatırlıyor; yetişkin dünyası bununla nasıl başa çıkacağını henüz bilmese bile. Bu yeni nesiller, yani Alfa ve Beta çocukları, yeni bir dönemin ışık taşıyıcılarıdır.

Bu çocukların klasik anlamda bir eğitime değil, içlerindeki ışığı koruyan ve geliştiren sevgi dolu bir desteğe ihtiyaçları var. Aile sistemindeki dengesizliklere, çevresel toksinlere, gürültüye, duygusal gerginliklere güçlü tepki verirler; ancak aynı zamanda doğal ritimlere, sessizliğe, müziğe, dokunmaya, bitkilere, hayvanlara ve canlı besinlere de çok olumlu tepki verirler.

Bu çocukların eski sistemlere “uyum sağlamadıklarını” ve bizimle birlikte yeni yollar keşfetmek istediklerini ne kadar iyi anlarsak, onlara tam potansiyellerini geliştirmeleri için ihtiyaç duydukları alanı o kadar iyi sağlayabiliriz. Bu çocuklar sadece “işlev görmek” istemiyorlar. Onlar yaratmak istiyorlar. Gerçeği, doğruluğu, sevgiyi talep ediyorlar. Biz yetişkinlere tekrar hissetmeyi öğretiyorlar. Tekrar güvenmek… Tekrar insan olmak…

Little boy and his father are washing the dishes together at home.

Çocukların tekrar çocuk olabileceği alanlar yaratarak, kontrolcü olmak yerine doğal bir şekilde eşlik ederek, sağlıklarını kimyasal maddelerle “güvence altına almayarak”, bunun yerine iyi beslenme, egzersiz, duygusal güvenlik, homeopati veya enerji çalışması gibi nazik şifa yöntemleriyle güçlendirerek,
çocukların sağlıklı bir bedende, korkmadan, baskı görmeden, ama bolca sevgi, açıklık ve içten dinlemeyle yaşamalarına izin verildiğinde sağlıklı bir benlik duygusu gelişir.

Eğer bu ruhların sağlıklı bir bedende, sevgi dolu bir ortamda ve huzurlu bir bilinçte büyümelerine izin verirsek, sadece kendi ışıklarını yaymakla kalmayacaklar; aynı zamanda dünyamızı da iyileştirecekler.
Kendilerini hissetmelerine izin verilen çocuklar, dünyayı yürekten sevgi, zeka ve sorumlulukla şekillendiren yetişkinler olurlar.

İnanıyorum ki Mustafa Kemal Atatürk bütün bunları ön görüp, çocuklara bu kadar önem verip, bu yüzden onlara özel bir bayram bile armağan etmiştir. Bu özel günü çocuklara adadı çünkü onun için onlar milletin geleceğiydi.

Çocuklara şunları söyledi: “Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı ve ikbal ışığısınız. Memleketi asıl ışığa boğacak olan sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli, değerli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şey bekliyoruz.” MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Ben de geleceğimiz olan çocuklarımızın bu güzel bayramını kutluyorum. Bu düşüncelerle herkese güzel ve her şeyden önce huzurlu nice bayramlar diliyorum.

Sevgiler, Rita Berta Kaya

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir